8 Mart 2013 Cuma

Sabah Akşam Dualarından

اللَّهُمَّ إِنِّي أَصْبَحْتُ أُشْهِدُكَ وَأُشْهِدُ حَمَلَةَ عَرْشِكَ وَمَلائِكَتَكَ وَجَمِيعَ خَلْقِكَ،
 بأَنَّكَ أَنْتَ اللَّهُ لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ.
 
Allahım, Senden başka ilah olmadığına ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Senin kulun ve Rasûlün olduğuna; Seni, hamele-i arşını, meleklerini ve bütün mahlukatını şahit tutarak sabahladım.

İzah: Hz. Enes b. Malik (radiyallahü anh)'tan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurmuştur: ''Her kim sabah kalktığında yukarıdaki duayı okursa, o gün (şöyle-böyle) kendisine bulaşan (küçük) günahlar affedilir. Her kim de akşama erdiğinde okursa, o gece işlediği (küçük) günahlar affolunur. (Hadîs-i Şerif'te 'günah' lafzının mutlak olarak zikredilmesi duanın daha fazla okunmasına teşvik içindir. Avnü'l-Ma'bûd)



Bu dua ile alakalı başka bir rivayette Peygamberimiz'in şöyle söylediği nakledilmiştir: ''Kim bu duayı sabah ve akşam bir defa okursa, Allah (celle celâlühû) onun vücudunun dörtte birini; iki defa okursa yarısını; üç defa okursa dörtte üçünü ve dört defa okursa tamamını Cehennem ateşinden azâd eder.''

(Sünen-i Ebî Davud, Kitabü'l-Edeb, 4407 ve 4416. hadisler)
Sonsuz Nur'da bu dua Efendimiz'in sabah kalkınca okuduğu dualara bir misal olarak getirilmiştir. Şöyle anlatılıyor:

O'nun sabah olunca dudakları şu duâ ile ıslanırdı: "Allahım ben, şunu ikrar ederek sabahladım; Seni, arşının hamelelerini, meleklerini ve bütün mahlûkâtı şahid tutuyorum ki, Sen kendisinden başka ilâh olmayan Allah'sın ve Muhammed Aleyhisselâm Senin kulun ve Rasûlündür."

Şahid tutuyor ve onları konuşturuyorum. Ağaçların hemhemesini, yaprakların demdemesini, suların şırıltı, şakırtı ve çağlamasını, kendi şehadetime katıyor, senfoniden yükselen bir ses gibi gürül gürül bütün bunları sana takdim ediyorum.

Efendimiz'in bu takdimi, şuûr ve idrakinin vüs'ati, derinliği ve Hakla olan münâsebeti ölçüsündedir. Aynı cümleleri söylemiş olsa da bir başkası aynı keyfiyeti aynı derinliği yakalayamaz.

Efendimiz, bütün varlığı, husûsiyle Allah'a (celle celâlühû) en yakın melekleri ve varlığa nezaret eden sekene-i semavatı kendisine şahid tutmakta.. ve Cenâb-ı Hakk'a takdim edeceği hamdini, onların soluklarına katıp öyle takdim etmektedir. Biz, Efendimizin duâsına, meleklerin soluklarıyla girmesinden şunu anlıyor ve şunu hissediyoruz ki, büyüklerin kapıları çalınırken, evvela tokmağa dokunacak bir el aranmalıdır.. O'nun içindir ki, büyük feraset adamı Hz. Ömer (radiyallahü anh), Medine'de kıtlık olunca, Hz. Abbas (radiyallahü anh)'ı elinden tutup bir tepeye çıkarmış ve o elleri havaya kaldırarak duâ etmişti.. Duâsında da şöyle yalvarmıştı: "Allahım şu Sana kalkan eller, Senin Habibinin amcasının elleridir. Bu el hürmetine yağmur ver!" Ve daha el aşağıya inmeden şakır şakır yağmur inmeye başlamıştı." Bu bir Ömer (radiyallahü anh) ferasetidir ve dersini, Efendimiz'in duasına ve yakarışlarına meleklerin soluklarını katmasından almıştır.

Asrımızın Büyük Çilekeşi de aynı şuûrla şöyle duâ eder:

"Allahım, günahlar dilimi tuttu, ma'siyetimin çokluğu beni hacil etti. Ve ben, Senin rahmet kapını, Şeyh Abdülkâdir Hazretleri'nin sesi ve soluğu ile çalıyorum.."
Kaynak
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder